Şehrimi kaybettim, hükümsüzdür…

Erenköy, 1982.

Erenköy, 1982.

20’li ve 30’lu yaşlarımın önemli bir kısmı doğup büyümediğim, yani aslen “yabancısı olduğum” bir ülkede geçti. Doğduğum, büyüdüğüm şehirden bir gün, iki bavul ile ayrılıp hayatımı geldiğim yerle alakası olmayan bambaşka coğrafyalarda tekrar kurdum. Sağolsun ekonomik kriz, krizin akademik piyasalardaki yansımaları vesaire sayesinde işsiz kalana kadar, çok da emin olmasam da hayatımı o coğrafyalarda geçireceğimi sanıyordum. Ama işte, bir gün bir baktım uçaktan son kez bakıyorum dibinde oturduğum bozkıra; bir baktım pılımı pırtımı toplayıp dönmüşüm doğduğum şehre, büyüdüğüm mahalleye. Bu sefer iki bavul, bir bisiklet ve 20 kadar kutu ile.

Dönüş kolay değildi tabii. Alıştığım, sevdiğim, bir şekilde seçtiğim yerden oluyordum, hem de istemeden; dostlarımı, alışkanlıklarımı ve en azından bazı hayallerimi geride bırakıyordum. Taşınma telaşı sırasında bana yardım ederken üzüldüğümü gören bazı arkadaşlarım “ama olsun bak evine dönüyorsun, o kadar kötü değil” diye moral vermeye çalışıyorlardı: “You are going back home.” Continue reading